29 Eylül 1998 AKRA FM Tefsir Sohbeti

----------------

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

KURAN-I KERİM'İN FAZİLETLERİ

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

Aziz ve sevgili Ak Radyo ve Ak Televizyon izleyicileri! Allah hepinizden razı olsun... Sevdiği, razı olduğu işleri yapmayı, ömürlerinizi rızasına uygun geçirmeyi nasib eylesin... Tevfîkını cümlenize refîk eylesin... Cümlenize yardım eylesin... Hepinizi dünyada ahirette mes'ud ve bahtiyar eylesin...

a. Tefsir Dersine Başlarken

Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi'ne asistan olduğum zamandan beri muhtelif camilerde, toplantılarda dînî konuşmalar yapardım. İskenderpaşa camimizde de, Hocamız cennet mekân, Mehmed Zâhid Kotku (Rahimehullàhu rahmeten vâsiah) Hazretleri zamanından beri, onun emri ve işareti ile konuşmalar yapmakta, özellikle Râmûzül-Ehâdis isimli hadis kitabımızdan hadis-i şerifler okumakta idim.

Bunları ve çeşitli yerlerde, çeşitli vesilelerle, çeşitli zamanlarda yaptığım dinî konuşmaların kayda alınabilenlerini zaman zaman sizler izliyorsunuz. Umûmîyetle bunlar hadis üzerine sohbetler tarzında oluyor.

Yayıncı arkadaşlar, bu kez benden Kur'an-ı Kerim'in meâli ve tefsiri üzerinde de konuşmalar istediler, sohbetler istediler. Ben de bu işin ne kadar ciddî bir iş olduğunu, ne kadar önemli olduğunu, ne kadar dikkat istediğini, ne kadar zor olduğunu bilmeme rağmen, Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin affına sığınarak, lütfunu umarak, her halde konuşmalarımız bana da faydalı olur, dinleyen kardeşlerime de faydalı olur ve ahiret sevabı kazanmamıza vesile olur diye temenni ederek, dileyerek bu tekliflerini kabul ettim.

Ama bu teklifin yapılmasından sonra iki-üç hafta geçtiği halde, başlayamamıştım. Bu arada, beni sevindiren bir gelişme, bir olay da vuk buldu. Onu anlatmak istiyorum dinleyicilerime:

Berlin'den hâlis muhlis bir kardeşimiz rüya görmüş, bana anlattı: Mehmed Zâhid Kotku Hocaefendimiz Hazretleri rüyasında ona çok güzel, nurlu, ışıltılı olarak görünmüş. "Tariflere sığmaz güzellikte ve heyecan verici bir durum idi." diyor anlatırken. Hocamız beni kasdederek:

"--Es'ad Kur'an-ı Kerim tefsirini ne yaptı?" diye rüyada o kardeşimize sormuş.

Halbuki o kardeşimiz benim sizlerden bir Kur'an-ı Kerim meal ve tefsir sohbeti talebi ile karşı karşıya olduğumu hiç bilmiyordu, birbirimizden haberli değidik. O zâten uzak bir yerdeydi. Bizim Almanya'da aldığımız mülkün bahçesindeki otları keseyim diye gelmişti, bu rüyayı kendisi anlattı. Hiçbir şeyden haberi yok, bizim böyle bir radyo-televizyon konuşması yapmak istediğimizi bilmiyor. Hocamız rüyada ona buyurmuş ki:

"--Es'ad, Kur'an-ı Kerim tefsirini ne yaptı?"

O da, rüya bu ya:

"--Birinci cildi tamam oldu efendim!" diye cevap vermiş.

Halbuki daha sohbetlere başlamadık. Ama "Birinci cildi tamam oldu efendim!" diye cevap vermiş. Ve tabii bunu da kendi kendine neye dayanarak söylediğini bilemeden, rüyanın güzelliğinden, manzaranın güzelliğinden, Hocamız'ın nûrâniyetinden feyzinden heyecanlanmış ve uyanmış. Bana anlattı, "Böyle bir rüya gördüm hocam, hayırdır inşaallah!" dedi.

Ben anladım tabii. Hocamız, demek ki bu tefsir ve meal konusunda çalışmamı te'yid ediyor, istiyor, rüya yoluyla işaret buyuruyor. İşin gecikmemesini de ikaz ediyor. Yâni bir kaç hafta geçti, ben başlayacağım dedim, başlayamadım seyahatlerim dolayısıyla; rüya yoluyla bana ikaz gönderiyor Hocamız (Rh.A).

Bu işe başlamamın güzel olduğunu, kararımın da isabetli olduğunu böylece kendi kendime anladım ve sevindim. Hocamız nûr içinde yatsın, makàmı daha a'lâ olsun... Ahirete irtihal etmiş olmasına rağmen, rüya âleminden bizlere böyle lütuflar izhar ediyor.

Allah-u Teàlâ Hazretleri cümlemizi, cümlenimizi enbiyâ ve evliyâsının ve hâssaten habîb-i kibriyâsı Muhammed-i Mustafâ'sının iltifat ve şefaatlerine, te'yîdat ve himmetlerine nâil ve mazhar buyursun, sevgili kardeşlerim! Âmîn bi hürmetismihil-a'zâm, ve nebiyyihil-ekrem, sallallàhu aleyhi ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû biihsân ve selleme teslîmen kesîrâ...

İşte böylece güzel vesilelerle bu günden, şu saatten itibaren Kur'an-ı Kerim'in meal ve mânâ-yı münîfi ve tefsiri, açıklamaları üzerine sohbetler yapmaya karar vermiş bulunuyoruz. Allah-u Teàlâ Hazretleri tevfîkını refîk eylesin, yardım eylesin... Fâtiha'dan başlayarak intizamlı bir şekilde, ayet atlamadan sonuna kadar Kur'an-ı Kerim'i böyle anlatmayı temenni ediyoruz; Cenâb-ı Mevlâmız itmâmını nasib ü müyesser eylesin...

Aziz ve muhterem dinleyiciler ve seyirciler! Kur'an-ı Kerim'in önemi ve değeri tarif edilemeyecek kadar büyüktür. Bu hususta selef-i sâlihînimiz, büyük alimlerimiz pek çok eser te'lif eylemişlerdir, Kur'an-ı Kerim'in faziletini anlatan ciltlerle kitaplar yazılmıştır.

Kur'an-ı Kerim, alemlerin Rabbi Allah-u Teàlâ'nın hak kelâmıdır ve biz müslümanlara en muazzam lütfu ve ikramıdır. Çok büyük bir nimettir Kur'an-ı Kerim... Cebrâil'in indirdiği, Cenâb-ı Hak katından Muhammed-i Mustafâsına inzal eylediği, en mukaddes kitabı ve insanlığa tahrifât ve tezvirâtan korunmuş en sonuncu ve en sağlam hitâbıdır. Allah kelâmıdır, en sonuncu ilâhî kitaptır. Bozulmamış ilâhî kitaptır, tahrifâta uğramamıştır, bir harfi bile değişmemiştir. En sağlam hüccettir bizler için...

Onda bizden önceki ümmetlerin halleri, kıssaları, hikâyeleri; bizden sonra dünyanın ve insanların başına geleceklerin, ahiretin, olacak olanların haberi vardır. Hangi dinin, inancın, dünyadaki hangi kavmin ne kusuru olduğu, Allah katında makbul ve doğru inancın nasıl olması gerektiği onda belirtilmiştir. O bakımdan insanlığın kurtarıcısıdır.

O, cennetin nasıl kazanılacağını, cehennemden nasıl kurtulunacağını kesin çizgilerle beyan eder. Allah-u Teàlâ Hazretleri, onu terkedenin kemiklerini kırar, belini kırar. Doğru yolu onun dışında arayanı, bu küstahlığından dolayı dalâlete dûçâr eder. Ona sırt çevireni, cehenneme düşürür. Onu rehber edineni de, cennete götürür.

O, Allah'ın habl-i metîni, nûr-u mübîni, zikr-i hakîmi ve sırât-ı müstakîmidir. Bu kelimeler hadis-i şeriflerden alınmıştır. Habl-i metîn, kuvvetli ipi demek. Yâni çukura düşmüş bir insanın sarılıp da ordan çıkartılmasına, kuyuya düşmüş bir insanın çıkartılmasına sebep olan kuvvetli bir ip gibi. Nûr-u mübîni, ortalığı aydınlatan nurudur. Zikr-i hakîmi, hikmet dolu zikridir. Ve sırât-ı müstakîmidir, yâni Kur'an yolu Allah'ın doğru yoludur.

Kur'an-ı Kerim zenginliktir, hazinedir. Rehber ve kılavuzdur. Deva ve şifâdır. Şefaati makbul bir şefaatçidir. Allah katında yerler ve göklerden ve onların içindeki tüm varlıklardan daha sevgili ve daha sevimlidir Kur'an-ı Kerim. O hidayet güneşidir, kurtuluş vesilesidir. O başlara tâc, dertlilere ilâçtır. Gözlere nûr, gönüllere sürûrdur.

Onu öğrenen, öğreten, okuyup ahkâmını uygulayan kimseyi bizzat Rasûl-ü Ekrem ve Nebiy-yi Muhterem SAS Hazretleri elinden tutup, ona delil olup cennete sevkedecektir. Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz bizzat kendisi böyle vaad etmiştir. İslâm'ın korunması, imanın ve itikàdın sapıtmaması, fikirlerin darmadağın dağılmaması ondandır, onunladır, insanlar ona sarıldığı zamandır.

Onu bilen ileriye gider, maddeten ve mânen yüksek derecelere yükselir. Onu uygulayan Allah'ın rızasına erer, büyük mükâfatlar kazanır. Onunla hükmeden adâletle hükmetmiş olur. Adâlet işlemiş olur. Ona sımsıkı sarılan fitnelerden korunur ve kurtulur. Onda derinleşen, ulûm-u evvelîn ve âhîrîne kavuşur.

b. Kur'an'a Tâbi Olan Sapıtmaz

Onunla ilgili bizzat Peygamber SAS Efendimiz'den pek çok hadis-i şerif rivayet edilmiştir. İlk önce bu hadis-i şeriflerle Kur'an-ı Kerim'in fazâilini size ifade etmek istiyor, hadis-i şerifleri izah ederek, böylece de hadis derslerini yaparken, Kur'an-ı Kerim derslerine geçerken hadis-i şerifleri köprü ve aracı ve vesile yapmış oluyoruz.

Peygamber SAS bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki:

RE. 144/5 (İnnî târikün fîküm es-sakaleyn, kitâballah, azze ve celle) --ve muhtemelen bir cümle arada 've itretî' olacak-- (men etbeahû kâne alal-hüdâ ve men terekehû kâne aled-dalâleh.)

Bu hadis-i şerif ve benzerlerinin farklı kelimelerini de izah ederek farklı kelimelerini de izah ederek yine açıklayacağım, Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

(İnnî târikün fîküm) "Ben, benden sonra sizin aranıza bırakıyorum..." (es-sakaleyn) Burda sakaleyn, "Yâ eyyühes-sakaleyn! Ey İnsanlar ve cinler!" mânâsına gelir diye izah etmiş bazı alimler. Bazıları da sakaleyn, birisi Kur'an-ı Kerim, birisi de itretî, yâni "ehl-i beytim" mânâsına gelir diye tefsir edenler açıklayanlar olmuş.

Bu sakaleyn ikinci mânâya ise, bırakılan şeylerden bir tanesi (kitâbullah, azze ve celle) "Aziz ve celil olan, âlemlerin Rabbi Allah'ın kitâbı. Onu bırakıyorum size. Onlar, âyetler vahyedilmiş, tesbit edilmiş. Ben ahirete göçüyorum ama onlar sizin aranızda kalıyor." (Men tebiahû) Burdaki hû zamiri Kur'an-ı Kerim'e gidiyor: "Kim Kur'an-ı Kerim'e tâbi olursa; (kâne alel-hüdâ) hidayet üzere olur, doğru yol üzere olur. Hidayet yolundan ayrılmamış olur. (Ve men terekehû) Kim de Kur'an'ı terkederse; (kâne aled-dalâleh) dalâlet üzerine olur."

c. Kur'an-ı Kerim ve Ehl-i Beyt

Bu mânâya yakın başka hadis-i şerifler de var. Meselâ, buyuruyor ki Peygamber Efendimiz:

RE. 144/6 (İnnî ûşikü en ud'â feucîb) "Yakın bir zamanda, ben Allah tarafından ahirete davet olunacağım ve o davete icâbet edeceğim. Yâni, aranızdan ayrılacağım, ahirete irtihal edeceğim. (Ve innî târikün fîküm es-sakaleyn) Ve ben sizin aranıza ey sakaleyn, ey insanlar ve cinler; veyahut, sakaleyn diye iki şey bırakıyorum. (Kitâballah) Bunlardan birisi Allah'ın kitabıdır; (ve itretî) diğeri de benim itretimdir."

(Kitabullàhi hablün memdûdün mines-semâi ilel-ard) Allah'ın kitâbı, sanki semâdan yer yüzüne sarkıtılmış uzun bir kurtuluş ipi gibidir. (Ve itretî) İtretim de (ehli beytî) benim evimin ahâlisidir, sülâlemdir, evlâdlarımdır.

(Ve innel-latîfel-hâbîra habberanî) Lâtîf ve habîr olan, her şeyi bilen Allah-u Teàlâ Hazretleri haber verdi ki, (ennehumâ len yefterikà hattâ yeridâ aleyyel-havd) Havz-ı Kevser'in başında bana kavuşacakları zamana kadar, bu ikisi birbirinden asla ayrılmayacaklar, ayrı düşmeyecekler. Yâni Kur'an-ı Kerim'le benim itretim beraber olacak, ayrı düşmeyecekler.

(Fanzûrû keyfe tahlüfûnî fîhimâ) Bakın kendinize dikkat edin, benim geride bıraktığım bu iki güzel kıymetli şey hususunda benim arkamdan neler yapacağınıza bakın! Yâni hatâ etmeyin, Kur'an'a ve itretime sımsıkı sarılın!"

d. Kur'an'a ve Sünnete Sarılın!

Başka bir hadis-i şerif:

RE. 250/8 (Terektü fîküm) "Ben sizin aranıza bıraktım ki, yâni ahirete göçmeden evvel bırakmış oluyorum ki (mâ len tedillû ba'dî ini'tesamtüm bih) Eğer ona sımsıkı sarılırsanız, asla dalâlete düşmeyeceğiniz şeyler bıraktım; (kitâballah ve itretî) yâni, Allah'ın kitabı ve itretim. (Ve itretî ehli beytî) Benim itretim, ehl-i beytimdir."

Bu, Hatib-i Bağdâdî tarafından Câbir RA'dan rivâyet edilmiş. Bundan önceki hadis-i şerifleri Ahmed ibn-i Hanbel, İbn-i Abdil-Ber, İbn-i Sa'd ve diğer kaynaklar Ebû Said el-Hudrî Hazretleri'nden rivayet etmişler.

Aynı mânâyı ifade eden bir tanesini daha okuyayım. Ebû Hüreyre RA'den rivayet edilmiş:

RE. 339/5 (Kitâbullàhi ve sünnetî len yeteferraka) --bir rivâyette de lem yefterikà-- (hatta yeridâ aleyyel-havd) "Allah'ın kitabıyla benim sünnetim ayrılmayacaklar birbirlerinden. Birbirlerinden farklılaşmayacaklar, bana havzın başında kavuşuncaya kadar..."

Burdan anlaşılıyor ki, burda sünnetî kelimesi kullanılmış. Bu itretî sünnetim mânâsına da gelebilir. Ehl-i beytim demek olursa; Peygamber SAS Efendimiz'in sülâle-i tâhiresinden, hep Allah'ın mübarek kulları gelecek, onlar Kur'an-ı Kerim'i anlatan, Kur'an'dan ayrılmayan, dinin güzelliklerini, özelliklerini dosdoğru anlatan insanlar olacak demek olur.

Demek ki Peygamber Efendimiz ahirete irtihal ettikten sonra, bizim sarılacağımız şeylerden birisi Kur'an-ı Kerim'dir. Burda Peygamber Efendimiz hararetle tavsiye etmiş, "Buna sımsıkı sarılın!" diye. Kur'an-ı Kerim'e sarılmamız gerektiğini, onun mealini, tefsirini, ahkâmını öğrenmemiz gerektiğini gösteren hadis-i şeriflerden olduğu için okumuş oldum.

e. Kur'an Ehlinin Şefaati

Bir başka hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

RE. 438/1 (Men karaael-kur'âne fehafizahû vestazherahû ve ehalle halâlehû ve harrama harâmehû edhalahullàhül-cennete ve şeffeahû fî aşretin min ehli beytihî küllühüm kad istevceben-nâr.) Bu Tirmizî'de, İbn-i Mâce'de, İbn-i Asâkir'de, İbn-i Adiy'de Hazret-i Ali Efendimiz'den ve Hâtib-i Bağdâdî'de de Hazret-i Aişe Validemiz'den rivayet edilmiş. Bu hadis-i şerif de Kur'an'ı medheden hadislerden, okumak istediğim hadislerden birisi. Mânâ-yı münîfi, meâl-i şerifi şöyle:

(Men karaael-kur'âne) Kim Kur'an-ı Kerim'i okuduysa, (fehafizahû) ve onu hıfzettiyse, yâni ezberlediyse, veyahut ahkâmını bellediyse, (vestazherahû) onu ortaya koyduysa..." Ortaya koymaktan maksad, uygulamak demek. Zuhûra getirdiyse, yâni uyguladıysa demek; veyahut zahr kelimesinden, insanın sırtı mânâsına, yâni yüklendiyse sırtına, yâni bunun ahkâmını kabul edip, sırtına alıp, ben bunları taşıyacağım, dediyse. Uygulamak mânâsına her ikisi de.

(Ve ehalle halâlehû) "Kur'an'ın içinde helâl denilen şeyleri helâl bellediyse; (ve harrama harâmehû) haram dediği şeyleri haram bellediyse, helâllerden nimetlendi, istifade etti ve haramlardan kaçındıysa; (edhalahullàhül-cenneh) Allah onu cennete dahil eder, sokar; böyle Kur'an'a sarıldığı, onu hıfzettiği, uyguladığı için. (Ve şeffeahû fî aşretin min ehli beytihî) Ailesi etrafından on kişi hakkında ona şefaat selâhiyeti, hakkı verir. (Küllühüm kad istevceben-nâr) Hepsi cehennemi hak etmiş olan on tane ehl-i beytinden kişiyi cehenneme düşmekten bu Kur'an ehli kurtarır. Cehenneme girecekken Allah-u Teàlâ Hazretleri'ne niyaz edince, 'Sen ehl-i Kur'ansın' diye, o cehenneme düşecek olanlar onun şefaatiyle kurtulur."

Şimdi buradan ne anlıyoruz? Hiç olmazsa çocuklarımızdan böyle hıfzı kuvvetli olan, Kur'an öğrenebilecek olan bir tane, iki tanesini din ilmine, Kur'an ilmine ayırmamız lâzım! Ben bazı kardeşleri, bazı talebelerimi hatırlıyorum, hoca talebelerimi hatırlıyorum. Çocuklarının hepsini, kız-erkek hafız yaptılar. Ne mutlu onlara!..

f. Kur'an'ı Öğrenen Cennete Gider

Diğer bir hadis-i şerif:

RE. 170/2 (Elâ men teallemel-kur'âne ve allemehû, alime mâ fîhi feene lehû sâikun ve delîlün illel-cenneh) Bu da İbn-i Asâkir'in Enes RA'den rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerif:

(Elâ) "Dikkat ediniz, uyanınız ki kim Kur'an-ı Kerim'i teallüm ederse, öğrenirse; (ve allemehû) ve öğrendiğini başkalarına nakleder, öğretirse; (ve alime mâ fîhî) ve Kur'an-ı Kerim'in içindeki ahkâmı öğrenir, dini öğrenirse; (fe ene lehû sâikun ve delîlün ilel-cenneti) ben onun cennete sevkedicisiyim ve deliliyim." Yâni, "Onu, tutacağım elinden, cennete götüreceğim, cennetin yolunda kılavuzluk edeceğim ve cennete ulaştıracağım!"

Bu da yukarıdaki hadis-i şerifle beraber ehl-i Kur'an'ın cennetlik olacağının gösteren hadis-i şeriflerden.

g. Kur'an-ı Kerim Zenginliktir

Diğer bir hadis-i şerifte Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki:

RE. 227/6 (El-kur'ânu gınen lâ fakre ba'dehû ve lâ gınen dûnehû) Enes RA'den Hatib-i Bağdâdî, Taberânî ve diğer kaynaklar, İbn-i Abdil-Ber rivayet etmişler.

Peygamber Efendimiz bu hadis-i şerifinde Kur'an-ı Kerim için buyuruyor ki:

(El-kur'ânu gınen) "Kur'an-ı Kerim zenginliktir, (El-kur'ânu gınen) zenginliktir. (Lâ fakra ba'dehû) Onu elde ettikten sonra fakirlik yoktur onun sahibine. Yâni maddeten, mânen o ağniyâdan, çok zenginlerden olur. (Ve lâ gınen dûnehû) O olmadığı zaman da, insanın zenginliği yoktur. Yâni maddî zenginliğin önemi yok. Kur'an'ı bilmiyorsa bir insan o zengin değil demektir, fakir demektir." Demek ki Kur'an-ı Kerim maddeten ve mânen zenginliktir.

h. Kur'an-ı Kerim Şifâdır

Diğer bir hadis-i şerifte:

RE. 227/8 (El-kur'ânü hüved-devâ') Ebû Nasr ve Kudâî, Ali (RA ve kerremallàhu vecheh) Efendimiz'den rivayet eylemiş: "Kur'an-ı Kerim devanın ta kendisidir, şifanın ta kendisidir."

Kur'an-ı Kerim fikrî hastalıklara, îtikàdî hastalıklara, kalbî, mânevî hastalıklara şifâ olduğu gibi, --çünkü ayetleri hakikatleri isbat ediyor, yanlış fikirlere, günahlara sahip olan insanları doğru yola çekiyor-- maddeten de şifâdır. Kur'an-ı Kerim sûreleri, ayetleri okunduğu zaman, hasta olan insanların maddî hastalıklarına da şifâdır.

Bunun İslâm tarihinde de ve günümüzde çok misalleri vardır. Sırf Yâsin okunduğu için, kırk bir Yâsin, beşyüz Yâsin okunduğu için yıllardır çoluk çocuğu olmayan zürriyetsiz insanlar, kısır insanlar çoluk çocuk sahibi oluyor. Doktorların ümid kestiği insanlar, ölüme götürücü hastalığa tutulmuş insanlar şifâ buluyor. Kolu bacağı kesilecek insanlar şifâ buluyor. Yâni maddî bakımdan da şifâ olduğu, mânevî bakımdan da Kur'an-ı Kerim'in şifâ ve ilâç ve devâ olduğu ispatlanmış ve denenmiş, görülmüş bir husus.

i. Kur'an-ı Kerim Şefaatçidir

Diğer bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

RE. 227/9 (El-kur'ânu şâfiun müşeffaun ve mâhilun musaddakun men cealehû emâmehû kàdehû ilel-cenneh ve men cealehû halfe zahrihî sâkahû ilen-nâr) Taberânî, Hulvânî, İbn-i Mes'ud RA'dan; İbn-i Hibban ve diğer kaynaklarda Câbir RA'den rivayet etmişler:

(El-kur'ânu şâfiun) "Kur'an-ı Kerim şefaatçidir." Ama nasıl şefaatçi? (şâfiun müşeffaun) "Şefaati kabul olunan, şefaat ettiği zaman şefaatine itibar edilen, şefaati kabul buyrulan bir şefaatçidir. Kur'an-ı Kerim şefaat edecek. (Ve mâhilun musaddakun) "Ve söylediği sözler tasdik edilen, sözü muteber bir varlıktır."

(Men cealehû emâmehû) "Kim Kur'an-ı Kerim'i önüne alırsa, yâni kendisine rehber edinirse, Kur'an'in Kerim'in ardından giderse; (kàdehû ilel-cenneh) Kur'an-ı Kerim onu peşinden sürükler, kılavuzluk eder, cennete götürür. (Ve men cealehû halfe zahrihî) Kim onu sırtının arkasına koyarsa, arka tarafına atarsa, yâni Kur'an'a sırt çevirirse, yâni Kur'an-ı Kerim'i öğrenmezse, dinlemezse, anlamazsa, Kur'an üzerinde çalışmazsa; o zaman, (sâkahû ilen-nâr) Kur'an-ı Kerim onu cehenneme iter, cehenneme sevkeder. Kur'an-ı Kerim'e sırt döndüğü için, cehenneme düşer."

Diğer bir hadis-i şerifte Peygamber SAS Efendimiz Ebû Hüreyre RA'den Ebû Nuaym El-İsfahânî'nin rivayet ettiğine göre Kur'an-ı Kerim'i şöyle metheylemiş:

RE. 453/2 (Ni'meş-şefîül-kur'ânu lisàhibihî yevmel-kıyâmeh, yeklu: Yâ rabbi ekrimhü! Feyülbesü tâcül-kerâmeh, sümme yeklü: Yâ rabbi zidhu! Feyüksâ kisvetel-kerâmeh, sümme yekûlü: Yâ rabbi zidhu irda anhu! Feleyse ba'de rıdallàhi şey')

Güzel, memnun olacağınız bir müjde var burada. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

(Ni'meş-şefî', el-kur'ânu lisàhibihî) "Kur'an ehline, Kur'an'a sahip olan insana kıyamet gününde ne kadar güzel bir şefaatçidir, ne kadar uygun bir şefaatçidir, ne güzel bir şefaatçidir Kur'an-ı Kerim!" Nasıl şefaat edeceğini bildiriyor:

"Kur'an-ı Kerim, kendisine sahip olan, ehl-i Kur'an olan, kendisini öğrenmiş olan, ezberlemiş olan ehl-i Kur'an'dan olan sahibini, arkadaşını Allah'ın huzuruna çekerken, (yâ rabbi ekrimhu) 'Bu kuluna ikram eyle yâ Rabbi!' der. (Feyülbesü tâcül-kerâmeh) Bunun üzerine Allah-u Teàlâ Hazretleri o Kur'an ehli olan zâta, o insana, o kişiye, âdemoğluna, Kur'an'ın şefaati üzerine başına kerâmet tâcı giydirir.

(Sümme yeklü yâ rabbi zidhu) Sonra Kur'an-ı Kerim Allah-u Teàlâ Hazretleri'ne yalvarmaya, niyaz etmeye devam eder:

'--Yâ Rabbi, daha çok mükâfat ver! Mükâfatını daha da artır yâ Rabbi! İkram yönünden, mükâfatça onu daha da ziyâde eyle yâ Rabbi!' diye tekrar ricâ eder.

(Feyüksâ kisvetel-kerâmeh) Ve bu zâtın eynine, sırtına kerâmet elbibesi giydirilir. Başına kerâmet tâcı takılır. Eynine, sırtına da keramet hırkası, elbisesi giydirilir.

(Sümme yekûlü yâ rabbi zidhu) Sonra Kur'an-ı Kerim gene durmaz, gene şefaat etmeye, niyaz etmeye devam eder, der ki:

"--Yâ Rabbi arttır ikramını bu kuluna, arttır yâ Rabbi! (İrda anhu) Razı ol bu kulundan yâ Rabbi" der.

(Feleyse ba'de rıdallàhi şey'un) diyor Peygamber Efendimiz sonunda. Yâni "Allah o kulundan râzı olur. Allah'ın râzı olmasının ötesinde de daha mükâfat olmaz. Allah kulundan razı oldu mu, ne mutlu o kula. Çünkü en yüksek mükâfatı almış olur."

İşte ne kadar güzel şefaatçidir Kur'an-ı Kerim! O halde Kur'an-ı Kerim'e sımsıkı sarılalım. İşte orda kütüphanemizin rafında duruyor. Öpüp başımıza koyalım ve Kur'an-ı Kerim'e çok çalışalım!

j. Kur'an-ı Kerim Allah'ın İpidir

Diğer bir hadis-i şerife devam ediyorum, bu hadis-i şerifler şevkinizi artırsın, gözümüzden perdeleri kaldırsın da Kur'an-ı Kerim'e daha iyi sarılalım diye sevgili kardeşlerim:

RE. 7/4 (Ebşirû e leyse teşhedûne en lâ ilâhe illallah, ve ennî rasûlüllah, feinne hâzel-kur'âne sebebun tarafuhû biyedillâhi ve tarafuhû bieydîküm fetemessekû bihî feinneküm len tadillû ve len tehlekû) Bu da bir çok kaynaklarda var, mevcut. Buyurmuş ki Peygamber Efendimiz:

(Ebşirû) "Müjdelenin, müjdeler olsun size, ne mutlu size!" diye böyle bir müjdelenme kelimesiye başlamış sözüne. (E leyse teşhedûne en lâ ilâhe illallah, ve ennî rasûlüllah) "Siz Allah'tan başka tanrı, ma'bud, ilâh olmadığına ve benim onun rasûlü olduğuma şehadet eden kimseler değil misiniz? Buna inanan insanlarsınız. İşte size müjdeler olsun ki; (feinne hâzel-kur'âne sebebun) bu Kur'an-ı Kerim bir iptir, (tarafuhû biyedillâhi) bir ucu Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin yed-i kudretinde, elinde; (ve tarafuhû bieydîküm) o ipin bir ucu da sizlerin elinde..."

Sebep, Arapçada ip demek. Kazıklar arasına gerilen ipe sebep derler, kazıklara da veted derler. Asıl mânâsı, yâni Bedevî lisânında ip demek.

"Kur'an-ı Kerim bir ip gibidir, bir ucu Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin elinde, bir ucu sizlerin elinde. (Fetemessekû bihî) O halde Kur'an-ı Kerim'e sımsıkı yapışınız, (feinneküm len tadillû ve len tehlekû) böyle yaparsanız dalâlete düşmezsiniz ve helâk olmazsınız." buyuruyor Peygamber SAS Efendimiz. Kur'an'a ipe sarılır gibi, kurtuluş ipine sarılır gibi sımsıkı sarılmayı tavsiye buyuruyor.

İki hadis-i şerif daha okumak istiyorum, bu fazîlet-i Kur'an üzerine, fazâil-i Kur'an üzerine çok kitaplar yazılmıştır. Alimler çok güzel deliller göstermişlerdir ama bunlar bir numûne olsun diye, benim seçtiklerim... Bir hadis-i şerifinde de El-Hakim ibn-i Ümeyr'den Ebû Nuaym'ın rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

RE. 227/11 (El-kur'ânu sa'bun müsta'sabun alâ men kerihehû, ve müyesserun alâ men tebiahû, vehüvel-hakem; ve hadîsî sa'bun müsta'sabun ve hüvel-hakem; femenistemseke bihadîsî ve fehimehû ve hafizehû câe meal-kur'ân; ve men tehâvene bil-kur'ân, ve bihadîsî hasired-dünya vel-âhireh.)

(El-kur'ânu sa'bun) diyor Peygamber Efendimiz, "Kur'an-ı Kerim zordur, (müsta'sabun) yâni zor gelen, zor bulunan, aslında öyle olmadığı halde zor olduğu hissedilen, anlayışı zor olan bir varlıktır Kur'an." Ama kime karşı? (Alâ men kerihehû) "Onu sevmeyen, onu istemeyen kimseye karşı zordur. Anlatmaz, anlattırmaz kendisini. Sevmeyen insan Kur'an'ı anlayamaz, Kur'an-ı Kerim ona anlaşılmaz yâni.

(Ve müyesserun alâ men tebiahû) Ve kendisine tâbi olana da Kur'an-ı Kerim kolaylaştırılır, yâni mânâsı açılır önünde, mânâlar gönlüne doğar ve anlar. İnanmayan anlamaz, inanana açılır ve kolaylaştırılır. (Ve hüvel-hakem) Ve Kur'an-ı Kerim hâkimdir, hükmedicidir, Hak ile bâtılın arasında hâkimdir ve kişinin değerinin mahkeme-i kübrâda kararlaştırılmasında da hakemdir."

Kur'an-ı Kerim'in böyle olduğunu duyurduktan sonra Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: (Ve hadîsî) "Benim sözlerim, hadis-i şeriflerim de, (sa'bun müsta'sabun) zordur, zor gelir insanlara; zor gibi görünür."

İstemeyene zor gelir demiyor, isteyene kolaylaştırılır demiyor ama, aynı mânâyı burda da düşünebiliriz. "Hadis-i şerifler de zor gelir bazı insanlara... Sevmeyen insanlara, anlaşılmaz gelir, birbirine zıd gibi gelir ama, ona tâbi olanlara mânâları açılır, inceliklerini onu seven insanlar sezerler. (Ve hüvel-hakem) Kur'an-ı Kerim gibi hadis-i şerifler de hâkimdir, hakemdir. İnsanın ahirette mükâfatının verilmesinde veya cezâsının verilmesinde göz önünde bulundurulacaktır." Kur'an'a uyan, sünnete uyan necat bulacaktır, ötekiler helâk olacaktır. O bakımdan hakemdir. Hadis-i şerifler de hakemdir, Kur'an-ı Kerim de hakemdir.

(Femenistemseke bihadîsî) Kim benim hadis-i şerifime sımsıkı sarılırsa (ve fehimehû) ve bunu anlarsa (ve hafizehû) ve hadisimi hıfzederse..." Burdaki hıfzdan maksat, yâni "Ahkâmına riâyet ederse, sünnetime riâyet ederse (câe meal-kur'ân) Kur'an-ı Kerimle birlikte gelir, Kur'an-ı Kerime kavuşur, onunla birleşir."

Yâni Kur'an-ı Kerim'i anlamanın yolu, Kur'an-ı Kerim ehli olmanın yolu, Kur'an-ı Kerim'in mânâlarının mânevî bakımdan bir insana açılmasının yolu, Peygamber Efendimiz'in sünnetini öğrenmesi, tanıması, sevmesi ve sünnetine riâyet etmesidir.

Bu da bizim yolumuzun güzel olduğunu gösteriyor. Evliyâullah büyüklerimizin güzel yol gösterdiğini gösteriyor. Bizi terbiye etmek için hadis kitapları te'lif etmişler, "Bunları okuyun!" demişler. Bizim dergâhımızda Râmuzül-Ehâdis okunuyor. Tabii bunları okuyunca insan Kur'an-ı Kerim'le de bütünleşecek, Kur'an-ı Kerim'i de güzel anlaması mümkün olacak.

Çünkü Kur'an-ı Kerim'in bazı ayetlerine, bazı kalbinde eğrilik olan, hastalık olan insanlar özellikle müteşâbih ayetlere yanaşıp, onları kendi keyiflerine göre te'vil edip, ondan sonra dalâlete düşmüşlerdir. Misâl olsun diye söylüyorum. Meselâ:

(Ve'büd rabbeke hattâ ye'tiyekel-yakîn) "Sana yakîn gelinceye kadar Rabbine ibadet et!" diye emrediliyor Kur'an-ı Kerim'de. Yakîn iki mânâya geliyor. Tabii lügattan açılırsa bir kelimenin pek çok mânâsı olur. Bizim Avrupalı bir profesörümüz vardı üniversitedeyken: "Talebe dil öğrenirken, yabancı dilden bir metni çözerken lügate bakar. Lügatte beş altı, sekiz on, üç beş mânâ görür ve en yanlışını seçer." derdi.

(Ve'büd rabbeke hattâ ye'tiyekel-yakîn) "Sana yakîn gelinceye kadar Rabbine ibadet et!" Yakìnin bir mânâsı şeksiz kanaat, tereddütsüz, şüphesiz inanç ve kanaat demek. Yâni, "Sana bu inanç, kanaat gelinceye kadar ibadet et, ondan sonra ibadeti bırak!" mânâsını çıkarmış bazı zındıklar; namazı, niyazı, orucu, haccı terketmeye kalkışmışlar.

Halbuki Kur'an-ı Kerim bazen, başka ayetlerinden bu ayetinin anlaşılmasına malzeme verir, işaret verir. Kur'an ayetlerini, bazı diğer Kur'an ayetlerini tefsir eder. Öbür ayetlerde hem Allah: "Namaz kılın, oruç tutun, ibadet edin!" diyor, hem de "İyi bir müslüman olunca, yakìn gelince ibadeti bırak!" der mi?.. Demez.

O zaman yakînin bir başka mânâsı var. Evet, o mânâyı bir başka ayet-i kerimede görüyoruz. Kur'an-ı Kerim'de bildiriliyor ki, kâfirler cehenneme atıldıkları zaman melekler onlara:

"--Siz ne yaptınız da buraya düştünüz, size peygamber gelmedi mi, Kur'an gelmedi mi, size bu cehennemin varlığı hiç bildirilmedi mi? Ne şaşkınlık ettiniz de buraya düştünüz?" diye sordukları zaman, onlar diyecekler ki:

"--Peygamberler bize geldi, bize bunları anlattı, biz onları reddettik. Biz onları tekzib ettik,

(Hattâ etânel-yakìn) "Nihayet bize yakîn geldi, yâni hayat bitti, öldük gittik. Onun için böyle cehenneme düştük." diye bildirecekler.

Bu ayetten de görüldüğü gibi yakîn, herkesin başına geleceği kesin olduğu için, ölümün adıdır. Yâni yakîn kelimesinin bir mânâsı da ölümdür. "Ölümün gelinceye kadar ibadet et!" demek. Ama onu anlamıyor.

Demek ki Kur'an-ı Kerim'i ayetler tefsir eder, hadis-i şerifler tefsir eder. "Hadis-i şerifime sarılan, Kur'an-ı Kerim'le bütünleşir." diyor Peygamber Efendimiz. Burada müjdeyi veriyor. Hadis-i şerife sarılan, onu anlayan ve onu uygulayan Kur'an-ı Kerim'le bütünleşir.

Hadis-i şerifin devamına geçiyorum:

(Ve men tehâvene bil-kur'âni) "Kim Kur'an-ı Kerim'i hafife alırsa, önemsemezse; (ve bihadîsî) benim hadis-i şeriflerime değer vermez, onları hafife alırsa, (hasired-dünya vel-âhireh) dünyada ahirette hüsrâna uğrar, dünyası, ahireti ziyan dolar, iki cihanda hüsrana uğrayan, zarar eden, cezâ çeken kişi olur." diyor Peygamber SAS.

Demek ki, "Kur'an-ı Kerim Allah'ın sevgili, mübarek kullarına kolaydır, sünnet-i seniyyeye uyan, hadis-i şerifleri bilen kullarına kolaydır. Ama istemeyen, sevmeyen, hafife alan kimselere mânâlarını açtırmaz, anlattırmaz, kalbine imanı verdirmez. Böylece onlar Kur'an-ı Kerimi anlayamazlar, sevemezler, dünya ve ahiretleri harab olur." diye bildiriyor.

k. Allah'a En Sevimli Varlık

Bu günkü sohbetimi şu hadis-i şerifi okuyarak bitirmek istiyorum; Peygamber Efendimiz Ebû Nuaym el-İsfahânî'nin İbn-i Amr'dan --herhalde Abdullah ibn-i Amr ibnül-Âs RA olmalı-- rivâyet olunduğuna göre buyurmuş ki:

(El-Kur'ânu ehabbu ilâllàhi mines-semâvâti vel-ardi ve men fîhinne) "Kur'an-ı Kerim Allah-u Teàlâ Hazretleri'ne göklerden ve yerden ve göklerdeki, yerlerdeki bütün varlıklardan, zenginliklerden, nimetlerden, her şeyden daha sevimli ve daha sevgilidir."

O halde Allah'ın sevdiği, en sevimli varlık olan Kur'an-ı Kerim'e, inşaallah bundan sonra daha çok değer vereceğiz.

Biz de bu dersimizle Kur'an-ı Kerim'in açıklanmasına, tanıtılmasına, mânâsının ve ahkâmının öğretilmesine yayınlarımızda başlamış olduk. Bundan sonraki sohbetimde --Allah sağlık, afiyet verir, imkân verirse-- Kur'an-ı Kerim hakkında genel bilgiler, tanıtıcı bilgiler vermeye devam ettikten sonra, eûzü besmeleden başlayıp, Fâtihâ'dan başlayıp Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini sonuna kadar, ömrümüz oldukça, Allah fırsat verdikçe anlatmaya devam edeceğiz.

Allah-u Teàlâ Hazretleri lütfeylesin, yardım eylesin, tevfîkini refîk eylesin... Mânâsını anlamayı nasib eylesin... Doğru ve güzel söylemeyi, açıklamayı, tefsir etmeyi nasib eylesin... Söyleyeni de, dinleyeni de büyük sevaplara mazhar eylesin; cennetiyle, cemâliyle müşerref eylesin... Allah hepinizden râzı olsun, aziz ve sevgili Akra dinleyicileri ve Ak Televizyon seyircileri!..

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

29. 09. 1998 - AVUSTRALYA